top of page

Deprem, Bellek ve Mimarlık: 1923 Kanto’dan 2023 Türkiye’ye

ree

“Yüzyılın felaketi” olarak anılan 2023 Türkiye–Suriye depremleri, farklı disiplinlerden uzmanların değerlendirmeleriyle gündemde. Tartışmalar bir yandan geçmiş depremleri hatırlatırken, toplumsal bellek ve mimarlık eğitimi açısından da yeni sorular doğuruyor. Bu yazı, mimarlık tarihinden çarpıcı bir örnekle —1923 Büyük Kanto Depremi— bugüne ışık tutmayı amaçlıyor.

Mimarlık tarihinin yalnız “form” üzerinden değil, afet–yapım–strateji ekseninde de anlatılması; öğrencinin konuyla kurduğu mesafeyi azaltabilir.

1923 Büyük Kanto Depremi: Ölçek, Kayıp ve Kırılma

Mw 7.9’luk sarsıntı; Tokyo–Yokohama hattında yalnız yıkıma değil, tsunami ve yangınların tetiklediği çok katmanlı bir afete dönüştü. Ahşap ağırlıklı yapı stoku, yangınla birlikte büyük ölçüde zarar gördü.

  • Sosyal–kültürel bağlam: Yokohama, 19. yy ortasında Batı ile temasın kapısıydı; ticaret yapıları ve neoklasik yüksek cepheler modernleşmenin simgesine dönüşmüştü.

  • Toplumsal gerilim: Modernleşmeye tepkili çevreler, afeti “yozlaşmaya karşı ilahi ceza” olarak yorumladı.

  • Karanlık yüz: Göçmen/azınlıklara yönelik şiddet ve linç olayları yaşandı.

  • Aydınlık yüz: Kızılhaç öncülüğünde uluslararası yardım seferberliği; ancak zamanla kamuoyunda kutuplaşma yeniden belirginleşti.

Sismolog Imamura, olası büyük depremi 16 yıl önce işaret etmişti. Uyarıların yeterince ciddiye alınmaması, bugün için de tanıdık bir problem.

Yeniden Doğuş Programı ve Anma

Deprem sonrası Tokyo için bir yeniden doğuş programı devreye girdi; 1930’da geniş katılımlı törenlerle kentin dönüşümü kutlandı. Yeni yollar, köprüler ve kamusal alanlar modernleşmenin eşiği olarak görüldü; fakat planlama süreçlerinin kapsayıcılığı tartışmalı kaldı.

  • 1 Eylül’ün “Afet Korunma Günü” ilan edilmesi, kamusal farkındalık açısından örnek kabul ediliyor.

  • Mimarlık alanında depremi anan bir yarışma düzenlendi; modern bir betonarme kule birinci oldu, fakat “fazla Batılı” bulunduğu için uygulanmadı; yerine geleneksel mabet tipolojisini andıran yapı inşa edildi.

Imperial Hotel (Tokyo): Bir Yapı, Bir Laboratuvar

Frank Lloyd Wright’ın 1913–1923 arasında tasarlayıp inşa ettiği Imperial Hotel, depremi hafif hasarla atlattı ve afet sonrası sığınak/lojistik merkez işlevi gördü. Öykü, “betonarme kötü, çelik/ahşap iyi” gibi genellemeleri sorgulamayı teşvik ediyor.

Neden dayanıklıydı? Kısa teknik özet:

  • Zemin stratejisi: Tokyo’nun yumuşak/sıvılaşan zemini için derine inen az sayıda kazık yerine, üstteki taşıma kapasitesini artıran çok sayıda kısa “sürtünme kazığı” tercih edildi.

  • Hafiflik ve esneklik: Malzeme ve detaylarda ağırlığı azaltma, kütleyi dilatasyonlarla bölüp esnek davranış üretme yaklaşımı benimsendi.

  • Yangın ve servisler: Su–elektrik–gaz hatları esnek bağlantılarla kurgulandı; ön bahçedeki geniş su aynası, yangın durumunda rezerv görevi gördü.

  • Mühendislik işbirliği: Donatı sistemleri ve uygulama, dönemin uluslararası mühendislik birikimiyle geliştirildi.

Tasarım İlkesi : Zemin–üstyapı uyumu, hafiflik + esneklik, modüler dilatasyon, servis hatlarında kopmadan çalışma: Afet dayanımının temel taşları.

Yarışan Teknolojiler: Betonarme, Çelik ve Önyargılar

1920’lerde Japonya’da pek çok yüksek yapı yabancı firmalarca inşa edildi; San Francisco (1906) deneyimi sonrası yangın riski de tartışmaları etkiledi. Betonarmenin şartnameye bağlı doğru uygulanışı, mimar ve mühendis işbirliğiyle dayanıklı çözümler üretebildi.

  • Wright’ın betonarmeye estetik değil aynı zamanda dayanım gerekçesiyle de yaklaşması, dönemin eğilimlerini yansıtıyor.

  • Imperial Hotel’in sonraki yıllarda rant baskısıyla yıkılması, dayanıklı bir yapının bile kent politikaları karşısında kırılgan kalabildiğini düşündürüyor (giriş bölümü daha sonra müzede yeniden kuruldu).

2023’e Bakan Dersler

Bugün sosyal medyada “depremi atlatan” tekil yapılar görünür hale geliyor; ancak afet yönetiminin kahraman kişilere değil, kurala bağlı, denetimli ve disiplinler arası süreçlere dayandığı biliniyor.

Öne çıkan başlıklar:

  • Öngörü ve hazırlık: Bilimsel uyarılar kurumsal süreçlere erken entegre edildiğinde, kayıplar azalıyor.

  • Zemin odaklı tasarım: Taşıma kapasitesi ve sıvılaşma senaryoları, temelde stratejik tercihler gerektiriyor.

  • Standart ve denetim: “Sıradan” binalarda dahi şartnameye uygunluk hayat kurtarıyor.

  • Eğitim ve bellek: 1 Eylül örneğinde olduğu gibi, sürekli farkındalık ve pratik tatbikat kültürü belirleyici.

Vitruvius’a Dönüş : “Firmitas” (sağlamlık) hâlâ mimari niteliklerin ilki. Estetik ve işlev, güvenliğin üzerinde değil, yanında konumlanıyor.


Kanto’dan Türkiye’ye uzanan çizgi; depremlerin yalnız jeolojik değil, toplumsal ve mimari birer sınav olduğunu gösteriyor. Dayanıklı yapı tek bir malzemenin değil, doğru zemin politikası + doğru mühendislik + doğru uygulama + doğru denetim bileşiminin ürünü. Mimarlık tarihi, bu perspektifle okunduğunda, geleceğin pratiğine somut katkılar sunuyor.


Kaynak: "Afetlere İlişkin Modern Mimarlığın Tarihi Ne Söyler?

M. Haluk Zelef, Doç. Dr., ODTÜ Mimarlık Bölümü (Mimarlık Dergisi, 2023, Sayı 430)



Yorumlar


bottom of page